Özgürlük dediğimiz şey nedir? Hangi şartlar altında kendimizi özgür hissederiz? Özgürlüğü temin etmenin bir yolu var mıdır? Özgürlük ya da tutsaklık doğuştan bedenimize işlenen veriler midir? İnsan nedir? Bu bir yeti midir yoksa bir kalıp mı? Ya da hayata dair davranmayı seçtiğimiz hangi SEÇENEKLER bizi özgürlüğe taşır? Mutlak özgürlük var mıdır?Bedenlenmiş, forma sokulmuş bir varlıkta (canlılar,önemlisi de İNSAN) mutlak özgürlükten veya özgürlükten bahsedebilir miyiz? gibi yazımla şekil bulmuş, belki cevaplanabilecek belki cevaplanamayacak ama çabaya, insanın ihtiyaç duyduğu besine dönüşüp onu besleyecek çabaya,muhtaç benim sorularım. Biz insanlar da sorduğumuz sorulardan ancak çabayla besine dönüşen bu cennet meyvelerine muhtacız.
Özgürlüğü anlama yolculuğuna genel kabul olan sözlükteki felsefi karşılığını açarak başlayabiliriz. Özgürlüğün sözlükteki felsefi karşılığı,’her türlü dış etkiden bağımsız olarak kişinin kendi istencine, düşüncesine karar verme hali’ diye tanımlanmıştır. Bu tanımda Karar Verme Sürecinin ana maddesi DÜŞÜNCEYE yani BİLİNCE atıfta bulunulmuştur. Peki sizce özgürlük bir bilinçlilik durumu mudur?Arkadaşlar bilinç kümesi çok küçük bir kümedir.Bilinç Ötesi Kümesi, bilinç kümesini kapsar. Bilinç Ötesi Kümesi,Bilinç Kümemiz(bilinç altı,bilinç dışı vb.) ile sürekli etkileşim halindedir .Duygularımızı oluşturan düşüncelerimizin kontrolü de buradadır. ’Zihnin Gizil Gücü:Duygular’ yazımda da anlattığım gibi biz insanlar duygularımıza tabiiyiz. Duygularımız bizi yönlendirir ve sahiplenmesi de çok zordur. Kendi duygunuz sandığınız şey size belli mecralar tarafından hissettirilmiş olabilir,geçmişteki travmanızın dışa dökümü olabilir.Ama kritik bir nokta var ki ondan kaçamazsınız:ORTAK BİLİNÇ. Ötekinin(tüm insanlığın) deneyimlediği bütün duyguların toplamı senin programında kendine yer bulur.Asla ötekinin mekaniğinden,düşüncesinden ve dolayısıyla da Duygusundan bağımsız değilsin! Duygularını yaşama halin,yani davranışın varsayalım ki bağımsız olarak senin hükmünde;onları algılaman bile geçmişte öğrendiğin ve etkileştiğin olgulara BAĞLI. Yani,sürekli bir etkileşim,alma-verme(alışveriş) ve bağlılıktan söz edebiliriz dünya yaşamında.
Başka bir tanımda olduğu gibi özgürlüğü fizik ya da metafizik olana hiçbir kısıtlanma olmadan erişme yeterliliği olarak değerlendirirsek,bunun hem 3 boyutlu varoluşumuz hem de nefis ile kritik bir tehlike olduğunu görürüz.Bir şeye hiçbir kısıtlanma olmadan,fazlasıyla erişebilmek,maruz kalmak o şeyden sizi o kadar mahrum bırakır. Algımızdaki özgürlük 3 boyutlu varlığımız için çok tehlikeli olabilir. Bunu her türlü olguda,duyguda görmek mümkün. Sevgide,nefrette,parada,global sorunumuz savaşta fazla maruz,erişim(kısıtlanma olmaksızın),sizi deneyimin hissinden dolayısıyla anlamından yoksun bırakır. Savaşa,savaş bölgesindeki insanlara dikkatli bakarsanız olan bitene karşı duyarsızlaştıklarını,hissizleştiklerini görürsünüz(Adaptasyon!). Savaşı uzaktan analiz edenler,savaşın acısını en keskin halleriyle hissedenlerdir. Somut bir örnekte de olduğu gibi,görme duyumuza kanal olan organımız kulak belli frekanstan düşük ve yüksek sesleri(tepki verdiğimiz aralık:20-20.000 hz) algılayamaz. Bu frekans eşiklerini geçen seslerin algısı fiziksel ve zihinsel sorunlara neden olabilir.
Başka bir örnekte,şahit olduğum bir elektrik çarpması olayında kişinin kendi ağzından acıya karşı duygusu aynen şu şekilde:’Elektrik çarptığı an bir sızlama,acı var ama hemen sonrasında acı yok(sadece o anki duygu durumuyla ilgili bir imgelem) ve kulaklarım etraftaki sesleri duyuyordu. Siz de bu Eşik Noktalarının bizi bu boyuttaki aşırı uçlardan koruduğunun apaçık ortada olduğunu görüyorsunuz değil mi? Bizi Eşik Ötesi’nin getirilerine karşı koruyan bu noktalara MELEKEEŞİK NOKTALARI diyorum. Meleke ve eşik kelimelerinin bileşimiyle oluşturduğum bu Melek Noktalar,varlıların melekelerinin yetebildiği sınırları tanımlayan anlam kodlarıdır. Bu noktalar gerçek özgürlüğe giden yolun koruyucularıdır aynı zamanda.
Özgürlüğü daha iyi anlamak için zihni yani metafiziği,metafiziği anlamak için de fiziği(Dünyanın varoluşundaki somut düzeni,mikroda da insan bedeni üzerinden fizik dünyasını metafizik dünyasıyla birleştiren ve insanı dolayısıyla varoluşu tekamüle zorlayan DENEYİM’i getiren ve gerektiren İnsan Davranışını) anlamalıyız.İnsan davranışının Sonsuz Seçenekler silsilesinden olmayı,davranmayı seçtiğimiz o BİR hal,davranış ile vuku bulduğunu Kuantum Fiziği bize anlatır(Matrix filminde Neo ve Mimar’ın yüzleşmesinde çok güzel yer almıştır).Somut bir nesneye bakacak olursak da onun atomlarının senkronize bir şekilde aynı frekansta titreştikleri için varlığını sürdürdüğünü hepimiz biliyoruz.Frekanssa eğer maddenin özü, mekaniği ve eğer kulaklarımız bütün sesleri duyabilseydi,eşyanın da bir sesinin olduğunu duyabilir ve görebilirdik.Şimdi dikkatli düşünürsek,sesi olduğuna göre bu maddenin kendi içinde bir DİLİNİN de olduğunu görürüz.Etrafımızda bulunan her şeyin bir sesi dolayısıyla da bir dili var.
Sonsuz davranış seçeneklerinden seçilen insan davranışı ve seçilmiş seçenekler silsilesinden oluşan insan karakterini ise Ekolayzır Çubuklarına benzetiyorum.Metnin ilerleyen kısımlarında da anlatacağım gibi Seçtiğimiz davranış halini oluşturan hissin yaşanışı,hissedilişi,dokusu parmak izlerimiz kadar farklıdır.Yani sevinirken bedeninizin girmiş olduğu etki,hal çok farklıdır.Duyguyu yaşamak yani duygunun davranışı çok farklıdır MİKRODA.Ama biz insanlar anlayabilmek için davranışı kategorize ederiz.Davranışı oluşturan duygunun yaşanışını,hissiyatını yani duygunun parmak izini ekolayzır çubuklarının rengine,derinliğine,yüksekliğine benzetiyorum ve bu her insanda çok farklıdır. Ekolayzır çubuklarının işleyişi ise her insanda aynı Mekanik olarak. Ekolayzır çubuklarını çeşitli davranış kategorileri olarak adlandırabiliriz. Davranmayı seçtiğimiz her davranışta ekolayzır çubukları şekil değiştirir(rengi,derinliği,yüksekliği),ilgili olan çubukları da biçimlendirir ve daha sonraki seçimlerinizde çubukların aldığı hal ile önceki seçimlerinizden çubukların almış olduğu hal birbiriyle etkileşir ve çubuk yeni halini alır. Hepimizin karşısına çıkan insanların anlamları ve davranmayı seçtiğimiz hal de farklıdır.Davranmayı seçtiğimiz hal,önceki seçimlerimizden etkilenir,gelişir. Ve bu çubuklar ana rahmine Dna’mız atıldığından beri var.Bu çubuklar da aynı Dna gibi diğer insanlarınkine benzer fakat;sonsuz seçeneklerden oluşur. Davranmayı seçtiğimiz her davranışımızda bu HOLOGRAFİK çubuklar biçim değiştirir. Her davranış enerjimizi değiştirdiği gibi çubukların çıkarttığı sesi(enerjiyi) de değiştirir.Ve her seçimimizle,çubukların değişiminden aldığı halle değişik seslerin kombinasyonu gibiyiz.Yani aslında hepimiz yaptığımız seçimlerle bir şarkıyı ifade ediyoruz:Sonsuzluğun Şarkısı.Hem kendi içinde ÖZEL hem de toplamında EVRENSEL...Her şarkı kendi kültürünü taşır,iletir. Her şarkı içinde bulunduğu kültürün dilini şekillendirir.
İmge,evrensel bir dildir ve dil bize varoluştan haber verir. Sanat,edebiyat hatta bilim bile imgelerden oluşur.İçinde imge bulunduran her şey yaratıcılık barındırır.Yaratıcı olan her şey evrenseldir ve hayranlık uyandırır. Birinin size hayran olmasını istiyorsanız size hayret etmesini sağlayın,derim ben hep.Etkileşimde olduğunuz şeyi anlamadan ona hayret edemezsiniz.İmgesiyle bol,evrenselliğiyle meşhur bir eser olan İslam dininin kitabı Kur’an-ı Kerim’de Allah fikrimce yarattıklarını anlayıp ona hayret etmemizi istemiştir ve sağlamıştır.Biz insanlar buna, Bilimlerin Atası;Felsefe diyoruz.Ve duyduğumuz hayretle ona hayran olmamızı istemiştir.Bizler bunu ise İLAHİ AŞK olarak adlandırırız.
Hadi gelin Kur’anı Kerim’in ilk imgesi olan ‘OKU’ ayetini anlamaya çalışalım.İnsan neden okur bir şeyi?Anlamak için okur insan.Anlamak, çaba gerektirir.Anlamaya çalışma çabası ise felsefedir.Felsefe ise asla bilimden ayrı değildir.Buradan dinin yani Allah’ın Dili’nin felsefeyle dolayısıyla bilimle hatta bol imge ve yaratıcılık barındırdığı için de sanatla iç içe olduğu düşünülebilir.
Bir kitap düşünelim;okumak için önce kitabı GÖRECEK GÖZLERE sahip olmamız lazım.Yani bir kitabı defterden ya da dergiden ayırt etmemiz lazım.Bunu da ancak daha önceki GÖZLEMLERİMİZLE yapabiliriz.Bu da tekamülün geçtiği yolun isminin ÖĞRENMEK olduğunu gösterir.İpin ucunu tutup çekmeye devam edersek kitabı teşhis etmenin yani kitabın kalımlığı-inceliğinin,kitabın dokusunun,şeklinin öğrenilmesinin ancak dokunsallıkla gerçek anlamda öğrenilebilir olduğunu görürüz. Yani Öğrenmek Yolu’nun ilk noktası DOKUNSALLIK,dokunma duyusudur. Muhattap olduğunuz kitabın varlığını teşhis edip tanıdıktan sonra içeriğini anlamak için ağız yani TATMA DUYUNUZLA yaptığınız konuşma ya da okumayla kelimeleri kendi kabınıza,damağınıza sığdırırsınız.Yani kabınızın şekli, derinliği,genişliği vb. neyse o perspektiften iletişimde olduğunuz kitabı algılarsınız.Yani sizin algınız okuduğunuz şeyi şekillendirecektir.2. adımda gerçekleştirdiğimiz okuma işlemi,okuduğumuz metnin İÇERİĞİNİ DUYMAMIZI sağlar.Duyduğunuz şey sizde bir his oluşturur.Duyu kelimesi,duymaktan gelir.Hissettiğiniz şey tamamen size özeldir.Duygular onları anlamlandırabilmemiz için isim dolayısıyla kategorizasyon açısından aynı DNA gibi diğer insanlarınkiyle benzer olsa da,ifadesi hissedilişi yani yaşanış şekli yeryüzündeki PARMAK İZİ kadar farklıdır.Okumanın 3. adımında sorularunuz yani anlama çabanız devam ederse duyduğunuz duygunun sizi hangi mecraya götüreceğine ve mecralardaki Duygu Hareketlerinin KOKUSUNU almaya başlarsınız.Yani etkileşimde olduğunuz duyulara karşı bir GÖRÜ YETİSİ kazanmış olursunuz.Kazanmış olduğunuz Görü Yetisi de dikkatli bakarsanız 6. HİS KÜMESİNDEDİR.Yani duyularınız sizi kontrolünüzün sağlandığı güç kaynağına götürür(okuma yani anlama çabası güdülürse).Yani bedeniniz aracılığıyla sağlanan DUYULARINIZIN METAFİZİĞİNE ulaştırır duyularınız sizi.Yani 3 haflik bir ayette OKU’ma Yolculuğunu incelediğimizde, bize verilmek istenen mesaj DUYULARIMIZIN ÖNEMİ üzerine ve fark etmişseniz bütün duyular çifter çifter birbirine bağlı.Yani Görme Duyusu Dokunma Duyusuna, Tatma Duyusu Duyma Duyusuna, Koklama Duyusu da 6. Hisse bağlıdır OKUMA-ANLAMA YOLCULUĞUNA mikrodan bakarsanız. Farkındaysanız bütün bedensel duyular 6. histe yani Fizik Ötesinde birleşmiştir. Buradan hareketle görüyoruz ki bedensel reaksiyonlardan oluştuğunu varsaydığımız Duyuların bile Metafiziği var.Yani ayeti didik didik ettiğimde duyuların fizik ve metafiziğinin birbirinden ayrılamadığını görüyorum. Makrodan bakacak olursak da Okuma işlemini gerçekleştirmemizi sağlayan iki büyük duyu üzerinde durulmuştur: GÖRMEK ve DUYMAK . Okuma işleminde yazı görülür ve ses işitilir, duyulur. Bu işlemin ilk adımında makrodan bakarsak GÖRME duyusunun aktif olduğunu görürüz. Görmek kelimesnin anlamlarını incelediğimizde EYLEM -İCRAAT , YETİ-MELEKE , FARKINDALIK-GÖRÜ üçlüsünün içeriği oluşturduğunu görürüz. Bu da hayret verici bir şekilde bize TEKAMÜL TASLAĞI’ nı sunar. Duymak kelimesine baktığımızda, sözlükte sıralanmış anlamlarının konusunun ise SES-HABER ALMAK , DUYULARIN ( HİSLERİN ) ÖNEMİ , METAFİZİK FARKINDALIK olduğunu görürüz. Bunlar ise YARADILIŞIN KODLARI’dır. Yaradılışın bütün içeriğini bu kodlara sığdırabilirsiniz.
Ayrıca ayette dilin önemine de büyük vurgu yapılmıştır. Karşıdaki nesnenin DİL’inin izini sürebilirseniz yolunuzu bulursunuz. Ve üçüncü kere OKU! dedikten sonra “Allah’ın adıyla oku!” denmiştir. Burada benim anladığım Yaratıcının sürekli konuştuğu ve onun dilinin, sesinin KIPIRTI (Bkz: gerçeklik:kıpırtı konulu köşe yazım) olduğu ve onu duyabilecek kulaklara ve görebilecek gözlere sahip olmamız gerektiğidir. Bunun için de bize ip uçları bırakmıştır. Bu ip uçları da 99 adında mevcuttur. Başka bir açıdan ayete bakacak olursak; “Oku!” ünlemi üç defa söylenmiştir. Fikrimce bu Farkediş,Tekamül Yolu’nun üç merhalede olacağının habercisidir.Aynı zamanda üç boyutlu algımıza da dikkat çekilmiştir...